Genel seçimleri kaybetmeyi örgütleyen Kemal Kılıçdaroğlu görevini tam anlamıyla yerine getirdi, başardı ancak kurultayı kazanmayı örgütleyemedi…
CHP kurultayı bitti ve beklemediğimiz bir sonuç ile karşılaştık…
Neden beklemediğimiz?…
Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi veya sizlere gösterildiği gibi değil…
İktidarı dizayn edenler muhalefeti de dizayn ediyor demiştik yüzbinlerce kez…
CHP’nin başına bugün gelmiyor bu dizayn işi Baykal’dan bu yana çok daha yoğunlaştı…
Ve Kılıçdaroğlu Baykal’dan devraldığı neoliberalleşme işini o kadar ciddiye aldı ki, adeta kendisini bu işe adadı…
Bu konuları vakti zamanın da çok yazdık, çok söyledik o nedenle kısa keselim…
Bir diktatör gibi yönetilen partinin taban ile ilişkisi kesildi, tabanın görevi Kılıçdaroğlu’nu seçecek Kurultay delegelerini gönderip onu seçtirmek olarak belirlenmişti…
Parti merkezi neoliberallerle dolduruldu, solcular tasfiye edildi…
Üst üste seçimler kaybedildi, partinin oyu yükselmedi ama Kılıçdaroğlu ve ekibi hep CHP’ni yönetmeye devam etti…
13 yıllık bir diktatör son büyük seçim yenilgisinin ardından kurultaya gitmek zorundaydı ve mecburen kurultay kararı aldı…
Taban öfkeliydi, insanlar artık bırak git diyordu ama saltanat güzeldi ve daha kaybedilecek seçimler vardı…
Piro’nun ne CHP’den alacağı öç, ne de görevi henüz bitmemişti…
CHP Genel Başkanlığını bırakamazdı…
Yaşananlardan sonra Kılıçdaroğlu’nun karşısına kim çıkarsa çıksın kazanacağı kesin gibi bir durum vardı ve Kılıçdaroğlu ile ekibi de bunun farkındaydı…
O nedenle hemen bir plan yaptılar ve 2’ye bölündüler…
Birinci ekibin görevi Kılıçdaroğlu’nun karşısına bir tavşan aday çıkarmaktı…
Öyle yapmalıydılar ki, iş imza toplamaya geldiğinde soldan çıkacak gerçek adayların önü kesilsin…
Öyle yapmalıydılar ki, kurultay iki adaylı olsun…
Öyle yapmalıydılar ki, çıkarılacak aday Kılıçdaroğlu’nu çok fazla eleştiremesin yani aynı ekipten bir suç ortağı olmalıydı…
Hatırlayın seçimin kaybedildiği o akşamı…
İnsanlar öfkeliydi ve “Kılıçdaroğlu istifa” sesleri yükseliyordu…
Özgür Özel ise gözyaşları içinde “Kılıçdaroğlu istifa etsin diyenlerin altını kazıyın AKP çıkar.” diye figan ediyordu…
Düşündüler taşındılar ve Özgür Özel’i en uygun aday olarak belirlediler…
Tabi bu arada Ekrem İmamoğlu’nun kongrelerde kurultay delegeleri üzerinde etkili olmasının önüne geçilmesi de gerekiyordu…
Ya da İmamoğlu ile anlaşmanın bir yolunu bulacaklardı…
İmamoğlu Kurultayda Divan Başkanlığı görevi verildiğinde anlaşma sağlandı diye düşündük…
Kılıçdaroğlu’nun göz göre göre kaybedeceği seçime girmesi aptallıktan öte bir şey değildi…
Neden böyle bir şey yapsın ki?
Parti tabanı seni istemiyor artık bu net bir şekilde ortada…
Ama partinin koltuklarını işgal eden neoliberal cüruh ısrarla Kılıçdaroğlu diyordu…
Çünkü Kılıçdaroğlu olmaz ise onların da var olması o koltuklarda oturması mümkün değildi…
Hesap kitaplar yapıldı, İmamoğlu ile anlaşma sağlandı…
Delegelerin tıpış tıpış Kılıçdaroğlu’na oy vermesi gerekiyordu…
Özgür Özel ile zaten anlaşmalıydılar ama ihanet bir bilmecedir…
Sürecin sonuna doğru gördüler ki, Özgür Özel rotayı değiştirdi…
Çünkü Genel Başkanlık makamı gözlerini kamaştırmıştı, onu destekleyen ciddi bir grup oluşmuştu…
Kurultayda Selvi Kılıçdaroğlu’nun Özgür Özel’i nasıl azarladığını hepiniz gördünüz…
Özgür Özel, Kılıçdaroğlu’nu sırtından bıçakladı…
Divan Başkanı olan İmamoğlu’da Kılıçdaroğlu ile anlaşmasına uymadı…
Ve elbette her iki tarafta bir üçüncü adayın imza toplamasının önüne geçme noktasında hemfikirdiler…
Üçüncü aday çıkarsa delege tepki olarak her ikisine de oy vermeyebilirdi…
O nedenle Özgür Özel ve Kılıçdaroğlu sözüm ona parti içi demokrasiyi savunuyor bu arkadaşlar Örsan Öymen’e imza verilmemesi için baskıyla delegeden tüm imzaları topladılar…
Ve nihayetinde Kılıçdaroğlu kaybetti…
İlk turda Özgür Özel ile aralarında 18 oy vardı ve 18 oy da geçersiz sayılmıştı…
İlginç bir tesadüf…
İkinci turda Özgür Özel fark attı…
Asıl hikaye budur parti gerçekten solcu bir ekibin yönetimine girmesin diye başlayan ve dahi Kılıçdaroğlu’nun yeniden Genel Başkan olabilmesi için kurgulanan senaryo ihanetler silsilesi ile bozulmuş oldu…
Bu sonucu yaratan İmamoğlu faktörü oldu…
Kılıçdaroğlu onu Divan Başkanı yaptı, anlaştığını zannetti ama sözler yerini bulmadı…
Baykal ile başlayan CHP’nin neoliberalleşme süreci 13 yıl Kılıçdaroğlu ile devam etti…
Tam bir Fetret devridir…
Şimdi sol jargonu kullanan Özgür Özel ile Fetret devri bitecek mi?
Gerçekten bir değişim yaşanacak mı?
MYK’da bazı isimler umut veriyor ancak CHP’nin kendisinin bir demokratikleşme sürecine girmesi gerekiyor…
Parti içi demokrasi işletilmezse CHP’nin Özgür Özel ile bir yere varması da mümkün değildir…
Aynı zamanda anti emperyalist bir tutum alması da zaruridir…
Kamuculuk, kamulaştırma, planlı kalkınma, tam bağımsızlık ve cumhuriyetin temel ilkeleri öne çıkmalıdır…
Kılıçdaroğlu zihniyetiyle yönetmeye devam edilirse sonuç yine hüsran olacaktır…
Yani değişim bazı isimleri değiştirip değiştik işte demekle olmuyor, olmaz…
Değişme kardeşim aslına dön…
Özüne dön..
İsmine sadık kal Halkın partisi olun, Atatürk’ün partisi olun başka ihsan istenmiyor sizden…