Ülke seçim havasından çıktı ve herkes sonuçları değerlendiriyor…
İthalata yönelik sanayileşme, Küreselciler ve işbirlikçileri eli ile sömürgeleşme (Neoliberalizm), Özelleştirme martavalı, Emperyalizm işte size yoksulluk ve sonuç…
Bu döngüyü kırmadıkça hangi parti iktidar olursa olsun sonuç değişmez…
Her gelen biraz daha kötüye götürür ve patlar…
Sömürgecileri yeniden bir kurtuluş savaşı ile denize dökmedikçe tam bağımsız planlı ulusal kalkınma hareketine başlamadıkça bu işler düzelmez…
Sadece vakit kaybederiz…
Suçlu belli kurtuluşun yolu da belli… Tam Bağımsızlık şiarımızdır…
AK Parti Anavatan Partisinin, Doğru Yol Partisinin ve daha bir çoğunun da yaşadığı çöküş sürecini yaşadığının farkına varırken CHP ise iktidara ne kadar yakın olduğunun farkına vardı….
28 Şubat’ın ardından Kemal Derviş’in Türkiye’ye montelenmesi ile Türkiye’nin sömürgeleştirme sürecinin sonuna gelinmişti…
Ne acıdır ki, bu Emperyaller süreci Bülent Ecevit eliyle gerçekleştirdiler…
Neoliberalizmin 12 Mart muhtırası ile başlattığı operasyonun son darbesiydi Kemal Derviş, gerisi de çorap söküğü gibi geldi…
Türkiye’de Neoliberallere karşı duracak kim varsa 70’lerden sonra hızla ortadan kaldırıldı…
Ya darbeler sonrası asıldılar, ya işkencelerde can verdiler, ya yıllarca hapishanelerde süründürüldüler ya da suikastlere kurban edildiler…
Topluma önderlik edecek yurtseverler yok edilirken diğer taraftan da toplumun tüm savunma mekanizmaları elinden alındı, sendikalar, partiler vb. kurumlar sarılaştırıldı…
Amerika’nın çocuğu Kenan Evren, Amerikan patentli Özal, Amerikan patentli Tansu Çiller, Amerikan patentli Kemal Derviş gibiler adeta birer kahraman yapıldı…
Kültür Endüstrisi de yoğun bir tempoyla neoliberal ideolojileri çeşitli kılıflara sokarak toplumun beynini yıkadı…
Düşünmeyen, üretmeyen, kültür endüstrisinin ürünlerini hızla tüketen ve tükettikçe cahilleşen bir toplum yaratıldı…
Tabi bunda sürekli değiştirilen eğitim sisteminin de büyük katkısı oldu…
Neoliberallerin baş prensi İngiliz sever Abdullah Gül, Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu gibiler muhafazakarlık perdesi altında ülkeyi sömürgecilere büyük bir aşkla teslim ederken ağızlarından din, iman, Allah, Peygamber laflarını hiç düşürmediler…
Türk Halkının üretim araçları, toprakları, ormanları bir yağmaya açılmıştı ve özelleştirmeler Özal’ın bile hayal edemeyeceği zirveye ulaştı…
Neoliberalizm büyük bir zafer kazanmıştı…
Bu süreçte kutuplaşma, yabancılaşma, yoksulluk artarken ulusal bilinç hızla azaldı…
Neoliberalizmin en büyük hedefi de ulus devleti çökerterek ulusal kalkınmanın önünü keserek, devleti sermayenin koruyucusu haline getirmektir…
Başardılar ve meyvelerini topluyorlar…
İşte o yüzden şeker fabrikaları kapatıldı ve şeker sektörü Amerikan Cargill firmasına verildi..
İşte o yüzden tütün sektörü Amerikan Tobacco şirketine satıldı…
İşte o yüzden yabancı ve yabancı ortaklı maden şirketlerine karşı topraklarını, ormanlarını savunan halk jandarma tarafından dövülüyor…
İşte o yüzden küresel sermaye ülkenin tüm üretim araçlarını bu kadar kolay satın alabildi…
Ülkenin gerçeği bu ve en büyük düşmanı Neoliberalizmdir…
Küresel sermaye ülkede bunları yaparken bir şeyi de ihmal etmedi…
Tüm siyasi partileri birbirine benzetti yani neoliberalleştirdi…
Biri milliyetçi görünümlü, biri dinci görünümlü, biri sosyal demokrat görünümlü ama aslında hepsi birbirinin aynısı olan partilere dönüştüler…
Neoliberaller hepsinin başına geçti ve halkın onları seçmemesi için ne gerekiyorsa yaptılar…
CHP’de bu talihsizliği yaşadı…
Hem de en ağırını…
Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte bir neoliberal çete çöktü CHP’nin başına…
Solu ve solcuları adeta biçtiler, sloganları ise iktidar olmak için sağdan oy almalıyız, oy almak içinde onlara benzemeliyiz derken tam da küresel şirketlerin istediklerini yapıyorlardı ve işin kötüsü bu çok bilinçli üretilmiş bir söylemdi…
Özal’ın mezarından yüz sürmeye kadar, Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı adayı yapmaya çalıştılar, hatta daha kötüsünü yaptılar Ekmeleddin’i cumhurbaşkanı adayı gösterdiler…
Günümüzün siyasi partileri neoliberalizmi örtülü veya aleni bir şekilde destekliyor bu acı bir gerçektir…
Ve Kemal Kılıçdaroğlu hep kaybetmeyi örgütledi, çünkü küreselcilerin istediklerini yapıyordu ve küreselciler böyle istiyordu…
CHP’de yaşanan Genel Başkan değişimi ile parti değişti mi?
Yeniden halkçı, devrimci bir parti mi oldu?
Söylemlerde biraz değişim yaşansa da temelde öyle bir değişim olmadı çünkü kadrolar aynı…
Ama şunu gördük ki onlara benzemeden halk CHP’ye oy verebiliyormuş…
Tıpkı Ecevit’in ortanın solu söylemleriyle meydanlara indiği dönemlerde olduğu gibi…
Cumhuriyet tarihinden bir çok siyasi parti geldi geçti…
Ama kurucu iradenin yani Atatürk’ün ve Müdafa-i Hukuk cemiyetlerinin partisi yüz yılı aşkın bir zamandır varlığını koruyor…
En azından CHP tabelasına dahi oy veren milyonlarca insan var…
Yönetim kadroları Atatürk’ün çizdiği yoldan sapınca ortaya çıkan umutsuzluk bugün yerini Genel Başkan değişimi ile kısmen yeni bir umuda terk etti…
Bunun ana faktörlerinden biri de küresel sömürgecilerin pençesine düşmüş yurdumun açık pazar haline getirilmesi yani sömürgeleştirilmesi sonucunda halkın yoksullaşmasıdır…
Türkiye bir dönüm noktasına gelmiştir…
Bugün ulusal planlı kalkınmayı yok eden neoliberal politikaların aksine yeni bir yol çizilmeli…
Bu memleket ne çektiyse Amerika ve İngiltere’den çekti…
Başına ne geldiyse, küresel sömürgecilerin yüzünden geldi…
Onların Ortadoğu ve Anadolu üzerindeki emelleri bitmedi…
Bitmeyecek…
Peki ne yapacağız, bu durumdan çıkış mümkün mü?
Evet mümkün…
Yeniden bir ulusal kalkınma hamlesi her şeyi çözer…
Küreselcilerin ortağı olan ithalat lobisi İnönü zamanından bu yana Türkiye’nin kalkınmasının önündeki en büyük engeldir…
Samanı bile ithal eder duruma getirmediler mi memleketi?…
1-Hangi parti olursa olsun eğer kendisini vatansever olarak nitelendiriyor ise önce içindeki ithalat lobisini ve uzantılarını defedecek, neoliberal politikaları reddedecek, satılanlar ödeme planı dahilinde kamulaştırılacak…
2-Belediyeler hangi partiye ait olursa olsun halkın temel ihtiyaçları doğrultusunda şeker, yağ üretimine yönelik çiftçilik desteklenecek…
3-Belediyeler tarafından şeker, yağ, peynir, ekmek, gübre vs. fabrikaları kurulacak…
4-Şeker üretiminin yan ürünü olan küspe ile besiciliği destekleyecek…
5- Hayvancılık kooperatifler ve anlaşmalı çiftçilik yöntemleriyle desteklenecek…
6- Üretilen ürünleri halkla buluşturacak mağazalar (daha çok varoşlarda) açılacak…
7- Halk ekmek fabrikaları ve satış büfeleri kurulacak ve insanların ucuz ekmek temini sağlanacak…
8- Çin’den neyi ithal ediyorsanız onları burada üretmenin yollarını arayıp bulacaksınız, ithalatı azaltacak yerli üretimi arttıracaksınız…
9-Eğitim, sağlık ve barınma parasız olacak kardeşim…
10- Ülkeden kaçırılan paraları OECD antlaşması uyarınca ( Finansal bilgilerin paylaşımı) geri getirecek vergilerini alacaksınız…Yabancıların bu ülkenin iş gücünü, yer altı ve yer üstü kaynaklarını kullanarak vergi vermeden kazandıkları milyon dolarların tekrar bu ülkede yatırıma dönüştürme zorunluluğu getireceksiniz…Yani bu ülkede elde edilen artı değer bu ülkede yatırıma dönüşmeli…
11- Kurumlar vergisini arttıracaksınız… Zenginin vergisini silip yoksula yüklemeyeceksiniz…
12-Gümrükleri küresel sermayenin yol geçen hanı olmaktan çıkaracaksınız…
13- Kısaca ulusal bilinç güçlendirilecek sömürgeciliği reddedip tam bağımsızlığın önünü açacaksınız…
Daha anlatacak çok şey var ama bu kötü gidişatın bir tarihi var ve bunun bilincinde olursa Anadolu halkı mücadele kolaylaşır…Amerikancı darbeler sonucunda partilerin neoliberalleşmesi sömürgeciliği getirdi, halkı yoksullaştırdı bu seçimde halkın tepkisi bunadır…
Önemli olan neden bu haldeyiz, çözüm nerede diyerek her şeyin farkına varabilmek…
Kurtuluş, ulusal bilince sahip bir halkı emperyalizme karşı mücadeleye odaklayabilmektedir…
O nedenle insanları partilerine göre değerlendirmek yanlıştır, bütün halk omuz omuza bir mücadeleye girişmedikçe başaramazsınız…
Yerel yöneticiler bunu başarabilir ama bu inançla yola çıkmaları gerekir…
Akıllı ve vatansever belediye başkanları tarihe adını yazdırır…
Kocaeli bu yönden şanslı çünkü büyükşehir belediye başkanı Tahir Büyükakın yukarıda bahsettiğimiz pek çok atılımı geçtiğimiz dönem başlattı zaten…
Çook güzel bir yazı. Bir kurtuluş manifestosu gibi. Sadece son cümleye: Tahir Bey’in çok güzel işleri var, doğru, ancak madem değindiniz, yaptıkları pansumandan ibaret kalabilir. Kişisel çaba, iktidarın yol açtığı genel durumu değiştirmez. Köylerin kırsal mahalleye dönüştürülmesi adıyla süren imar yağması ve köylerin/köylünün yok edilmesi devam ederken, bu önlemler işe yaramaz. Büyükşehir belediyesi önce bu yağmayı durdurmak için yetkisini kullanmalı. İnadına tarım arazisine fabrika yaptıran, Nuh çimentoya dokunulmazlık kazandıran bir hükümet, -böyle bir belediye başkanını kendinden de olsa sevmez zaten. Sonuçta Tahir bey, bağımsız belediye başkanı değil.