ABD Erdoğan’dan vaz geçti mi?
Kılıçdaroğlu CHP’yi sağa çekerek yüzde 1’lik Neoliberal ortaklar edinerek seçim kazanabilir mi?
Türkiye seçim sürecine girdiği zamandan beri yazıyor ve söylüyorum, Neoliberalizme selam çakarak Türkiye’de CHP iktidar olamaz. Kemal Kılıçdaroğlu seçimi kaybetmeyi örgütlüyor.
Bu işin siyasi kredisi (aslında sömürgeleşme süreci) Özal döneminde ve Erdoğan döneminde en bariz şekilde tüketildi ve Neoliberalizmin ülkeyi ne hale getirdiği görüldü. Şimdi AKP ve Erdoğan Anti emperyalist söylemlerle halkın karşısına çıkarken CHP küreselcilere yanaştı…
Anadolu insanı Antiemperyalist bir damar taşır ama sağa oy verir…
Kılıçdaroğlu Neoliberalist ortaklarıyla bu çizginin dışına çıktı…Türkiye’de halk ilk defa CHP’ye oy verecek duruma gelmişken (kaldı ki CHP’nin bu konuda hiç bir katkısı yoktur) Halkınoyunu almamak için Neoliberalizme yanaştı, yüzde birlik Neoliberal ortakları ( Deva ve Gelecek Partisi) parlamentoya taşıyor…
Kemal Kılıçdaroğlu bu çıkışlarıyla ve izlediği yol ile CHP’ye akacak oyların önünü kesmektedir.
Sömürgeciliğe karşı bir kurtuluş savaşı değil daha derin bir sömürgeleşmenin sinyallerini veriyor…
Ve CHP’ye tarihi bir kötülük yaparak Türkiye’nin tam bir karanlığa sürüklenmesine neden olacak bu tavrı sürdürmekte inat ediyor…
Dünya basını da buna vurgu yapıyor ve Kılıçdaroğlu’nun izlediği yolun yanlışlığını ortaya koyuyor…
Bülent Karagöz…
Foreign Policy: “Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanmak için işçi sınıfına ihtiyacı var. Ortaklarının neoliberal politikalarını benimsemek, seçimi kaybettirebilir”
Çeviri
Halil Magnus Karaveli imzası taşıyan “Türk Muhalefeti İşçi Sınıfı Olmadan Kazanamaz” başlıklı makale, Türkiye’nin sandık başına gideceği 14 Mayıs seçimleriyle ilgili bir analiz kaleme alındı.
Foreign Policy, “Seçimleri belirleyecek üç seçmen grubu var: Milliyetçiler, Kürtler ve işçi sınıfı” dedi, Millet İttifakı cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Sallantıda da olsa bir denge kurduğunu” ifade etti.
İşte Foreign Policy makalesinin satırbaşları:
SEÇİMİ BELİRLEYECEK ÜÇ GRUP
“Seçimde etkili olacak üç seçmen grubu var: Milliyetçiler, Kürtler ve işçi sınıfı. İşçi sınıfı, hepsinden daha kalabalık.
Türkiye’nin yüzde 70’ini işçi sınıfı oluşturuyor. Ekseriyetle muhafazakar olan işçi sınıfı, geleneklere sahip çıkan sağ partilere oy vermesiyle tanınıyor.
Kemal Kılıçdaroğlu, her ne kadar milliyetçileri, Kürtleri ve sağ muhafazakarları etrafında topladıysa da, bu dengeyi korumak kolay iş değil.
Kılıçdaroğlu’nun bu dengeyi korumak için hem Türk hem Kürt milliyetçileri tatmin etmesi gerekiyor. Tabii ki hem Kürtlere hak verecek hem de ulusal bütünlüğü bölmeyecek bir politika üretmek neredeyse imkansız. İkinci olarak ise Erdoğan, yoksullara hitap etmeyi ve ulaşmayı beceriyor. Kılıçdaroğlu’nun işçi sınıfının kalbini kazanması gerekiyor.
HEM DEMİRTAŞ HEM OPERASYON
Kemal Kılıçdaroğlu’nun medyadaki ve milliyetçilerdeki imajı pek olumlu değil. Özellikle Erdoğan yanlısı Türk basınında, Kılıçdaroğlu ve PKK arasında bir bağ olduğuna dair haberler, imajı zedeliyor.
Elbette ki terör örgütü PKK sözcülerinin açıklamaları veya HDP’li Ahmet Türk’ün ‘Öcalan’ı serbest bırakacağız’ sözleri, Kılıçdaroğlu’na daha da çok zarar veriyor. Üstelik Kılıçdaroğlu’nun 2021’de tüm sınır ötesi harekatlara karşı olduğunu söylemesi de cabası.
Bu noktada Kılıçdaroğlu, hem tutuklu HDP’lileri serbest bırakmayı ve aynı anda sınır ötesi operasyonları sürdürerek teröre darbe vuracağının garantisini vererek dengeyi kurmak zorunda.
Ama tabii ki seçimi kaybetmemek ve ikinci tura kalsa bile kazanmak istiyorsa, en çok yapması gereken şey işçi sınıfına sahip çıkmak.
NEOLİBERAL ORTAKLAR
Kemal Kılıçdaroğlu, neoliberal kapitalizmi hedef olmalı. CHP sosyal demokrat bir parti, fakat çoğu Avrupalı sosyal demokrat parti gibi sağa kaydı. CHP’nin sekülerliği ile işçi sınıfının muhafazakar oluşunu yarattığı tezatlık da bunda etkili oldu.
Fakat Kılıçdaroğlu bunları bir kenara bırakmalı ve Erdoğan’ın yarattığı zengin sınıfına vurgu yapmalı, düşük maaşları hatırlatmalı, işçi sendikalarına sahip çıkmalı. Türkiye’de işçilerin sadece yüzde 14’ü sendikalı.
AKP iktidarı başladığında bu oran yüzde 58’di. Türkiye’de yoğun bir ekonomik eşitsizlik var. Türkiye’de milli servet arttığı halde yoksulluk da arttı çünkü paranın dağılımı eşit olmadı.
Kılıçdaroğlu’nun bu gerçekler üzerinde durması lazım. Ancak koalisyondaki sağcı partileri memnun etmek için servetin tekrar dağıtılması, işçi haklarının geri getirilmesi gibi konular üzerinde durmayan Kemal Kılıçdaroğlu ince bir zemin üstünde yürüyor.
Koalisyonun sağ partilerini memnun etmek için neoliberalizme göz yummak yerine, işçi sınıfının kalbini kazanmak için neoliberalizme saldırması, seçimi kazanmasını sağlayacaktır. Çünkü halihazırda muhafazakar olan ve CHP’yi İslam ile yan yana koymayan seçmenler, Kılıçdaroğlu’ndan muhafazakarlık değil, ekonomide ciddi değişimler bekleyecektir. Seçim vaatleri bunun üstüne kurulu olmalı.”
ERDOĞAN MI BAY KEMAL Mİ
Sözcü Gazetesi yazarı Aytunç Erkin, bugünkü köşe yazısında, dış basındaki seçim analizlerine ilişkin şu ifadelere yer verdi:
Erdoğan mı Bay Kemal mi?
“2023’ün en önemli seçimi (Politico)”, “Erdoğan sonunda devrilecek mi (The Guardian)”, “Erdoğan’ı yenmek için (New York Times)”…
Bu başlıkları çoğaltabiliriz. Dünya sanki “14 Mayıs seçimlerine kilitlenmiş” gibi! Geçen ay yapılan bir istatistiğe bakıyorum. 3 Mart-28 Mart arasında Millet İttifakı’nın adayı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’yla ilgili uluslararası medyada çıkan haber sayısı 54… Nisan ayında bu sayı daha da artmıştır.
Bu ne anlama geliyor? “Amerika Kılıçdaroğlu’nu destekliyor” sonucuna varmak mı gerekiyor?
Bu arada Erdoğan’ın da “ABD Büyükelçisi Flake, CHP lideriyle ne görüştü? Kapımızı ABD’ye kapattık” cümlelerinin ardından büyükelçiyi iftara davet etmesi (5 Nisan), Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’la birlikte Antakya NATO Çadır Kenti açılışına katılması (13 Nisan) üzerinden nasıl okuma yapmak gerekiyor?
Cumhur-Millet İttifakı üzerinden “Büyükelçi tartışması” sürerken, 14 Nisan’da ABD’nin etkili yayın organlarından Foreign Policy’de yine Türkiye’yi yakından takip eden bir isim olan Steven Cook tarafından önemli bir analiz yayımlandı. “Türkiye seçimlerini ya Kemal Kılıçdaroğlu kazanırsa” başlıklı yazıda, “Amerika’nın Erdoğan’dan vazgeçmediğini” anlıyoruz.”