Ülkemiz, küresel sermayenin açık pazarı hatta bir sömürgesi haline geldi..
Çok yaşa Kenan Evren, çok yaşa Turgut Özal…
Mezarlarınızda rahat yatıyor musunuz?
Neoliberalizmin çocukları…
Ama ondan öncesi de var, adım adım geldiler…
İnönü’nün başa geçtikten sonra ilk icraatı Atatürk’ün kadrolarını başta Tevfik Rüştü Aras olmak üzere tasfiye etmek oldu…
Şubat 1939 da Britanya ile ittifakı imzalayarak başlattığı süreç bugün çektiğimiz acıların temelidir…
Bilerek veya bilmeyerek, Batıya şirin gözükmek, İstanbullu komprador burjuvazinin desteğini almak ve olası muhalefetin önünü kesmek gibi niyetlerle başlattığı emperyalistlere yakınlaşma süreci sonunda işi Cumhuriyetin tasfiyesine kadar getirmiştir…
Ardından ABD-Britanya ortaklığı ile dostluk ve ticaret anlaşmaları, sözde Komünizm tehlikesinin icadından sonra NATO flörtleşmesi ona 1950 seçimlerini kazandırmadı ama ülkeye çok şey kaybettirdi…
CHP’nin Atatürk sonrası savrulmalarını Atatürk’ü çok seven Celal Bayar bile önleyemedi…
Çareyi muhalefete geçmekte buldu. Ama CHP rayından çıkmışken, muhalefetten ne hayır gelsin.
İnönü bir yandan Atatürk tarafından kızağa çekilmesinin intikamını alırken, o günkü adıyla liberalizme bugünkü adıyla neoliberalizme memleketin kapılarını sonuna kadar açtı…
7 Eylül 1946 devalüasyonu Türkiye’ye kendi hükümeti eliyle vurulmuş ağır bir darbeydi.
Aynı anda, ithalatçı birlikleri kapatıldı ve sermaye kaçakçılığının önü açıldı. Türkiye o gün soyulmaya başlandı, halen soyuluyor.
Karşılığında ödülümüzü aldık tabii ki. 7 Eylül kararları IMF’ye üye olabilmek içindi. Üyeliğe, daha doğrusu yeniden Batı’nın sömürgesi olmaya bizi layık gördüler.
Çok sevindik. Ne ödül ama!
Bu arada İnönü, Nuri Demirağ’ın uçak fabrikasını, Irak ve İran’a ihracat yasağı getirerek iflas ettirdi.
Bu yasak, Atatürk’ün mirası Sadabat paktına tamamen aykırıydı.
Ama olsun, Yüce Britanya’nın istekleri karşısında, komşularımızla yeni bir dünya kurmanın ne önemi vardı ki.
Demirağ, vazgeçmedi. 1944 yılında satamadığı uçaklarla bir pilotaj okulu kurup, pilot yetiştirmeye başlayınca, hükümet okuluna ve arazisine el koydu. (Kamulaştırma parasını da ödemediler!).
İngilizler çok kızmıştı yerli uçak yapma cüretimize. Yepyeni uçaklar hurdaya çıkarıldı.
Yıllar sonra Demirağ’ın arazisi, Yeşilköy havaalanı oldu. İstimlak şartı gereğince, bu arazi havacılıktan başka amaçla kullanılmaz. Park, otel, hastane, konut vs. yapılamaz. Aksi halde, Demirağ’ın mirasçılarına geri verilmelidir.
Bu gerçeği biliyor CHP. Ama söyleyen duydunuz mu?
Yetmedi. 1948’de Kayseri uçak fabrikasını kapattılar.
Yetmedi. Eskişehir tank fabrikasını kapattılar.
Hızlarını alamadılar. Gölcük’te denizaltı üretiyordu bu millet. Amerikalılar çok kızmıştı, Asyalı aşağı bir ırkın bu cüretine. Hemen kapattık tersaneyi, makinaları ve yepyeni denizaltıları “hurda” olarak yeni dostlarımıza teslim ettik.
Çok sevindi Coniler. Zira bu denizaltılar, Almanya’nın yenilmez U-Boot sınıfı denizaltılarını örnek alarak yapılmıştı; ancak orijinallerinden daha iyiydiler.
Alman donanmasındakiler ya batmış ya da düşmanın eline geçmesin diye Almanlar tarafından batırılmıştı. Amerikaların, sapasağlam U-Bootları alması, Alman teknolojisinin sırlarını çözmeleri demekti.
En acıklısı, 1947’de Nuri Killigil’in silah fabrikası, sabotaj olduğu besbelli bir yangında infilak etti.
Killigil, içeride kalan işçilerini kurtarmaya çalışırken şehit oldu.
Patlama, en çok müttefikimiz(!) Britanya’yı memnun etti. Zira Killigil, İsrail’in kuruluşu sürecine karşı Filistin’e müdahale etmek isteyen Suriye ordusuna cephane üretiyordu. Tam 20.000 top mermisi, yüzde yüz Türk malı, fabrikayla birlikte hepsi havaya uçtu. İşte böyle bir sanayi miras bırakmıştı Mustafa Kemal ve yoldaşları. Yok edileceğini bilmeden.
Söylemeye gerek yok. Killigil de Demirağ da Atatürk’ün can yoldaşlarıydı, sırdaşlarıydı. Fazla Atatürkçü idiler, o günkü CHP için.
CHP, neoliberal proje uğrunda birçok öz evladının başını yedi.
Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in istifa ettirilmesi ile köy enstitülerinin kapatılma süreci başladı.
Yerine gelen Atatürk düşmanı Reşat Şemsettin Sirer köy enstitülerinin çoğunu kapattı, kalanlarını öğretmen okullarına dönüştürdü…
İttifakın üstüne, Fransa, İngiltere ve ABD ile dostluk ve ticaret antlaşmalarını imzalayarak, onların talebiyle yukarıda saydığım ilerleme ve aydınlanma hamlelerinin tamamını durdurma noktasına getiren ne yazık ki İnönü’dür….
Dedim ya, sözde bir Rusya ve Komünizm tehdidi icat edildi, toplum böyle hazırlandı…
Soğuk savaşı aslında İnönü icat etti bile diyebiliriz…
Rusya bizden toprak istiyor, boğazları istiyor yalanları ile çalkalandı memleket…
Hüseyin Cahit Yalçın adlı İngiliz maşası, imparatorluk batırmış müflis politikacı ve sözde gazeteciyi sürgünden geri getirdi, parti yönetimine aldı, vekillik dahi verdi… Bu arada Yalçın, hükümetin parasıyla çıkarttığı gazetede, Atatürk‘e bol bol veriştirdi, kinini kustu. Zekeriya Sertel ve Tevfik Rüştü Aras gibi gerçek aydınları komünist diye fişlemekten kalan vakitlerinde.
Bu tip adamlar İnönü’ye, Amerika ve İngiltere’ye yere göğe sığdıramayan övgüler yazarken Komünizm düşmanlığını köpürttüler…
Kurtuluş savaşında ve sonrasında her zaman Türkiye Cumhuriyetine destek veren Rusya kara bir propaganda ile şeytanlaştırılıyordu…
Adnan Menderes iş başına gelince İnönü’den devraldığı süreci devam ettirdi…
Belki onun da canına minnetti…
CIA ajanları, İngiliz ajanları cirit atıyordu memlekette…
Dünyanın en büyük terör örgütü, küresel sermayenin silahlı gücü olan NATO, Türkiye’nin tam bağımsız yapısına darbeler indirerek sömürge bir devlete dönüştürecek alt yapıyı hazırlamaya girişti.
Amerikan ve İngiliz ajanları ülkede Komünizm karşıtı dernekler, gazeteler, dergiler kurarak ilerici, aydın ve yurtsever kesime savaş açtı…
Komünizm geliyor… Vatan millet, elden gidiyor nidalarıyla secde ediyorlardı Amerikan Dretnotlarına…
Diğer yandan fidan gibi gencecik yurtsever gençleri katlediyorlardı tekbir sesleriyle…
Çünkü onlar tam bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti diyerek vatanlarını savunuyordu ancak devleti yöneten İngiliz ve Amerikansever politikacılar gaflet, dalalet ve hıyanet içerisine düşmüşlerdi bir kez…
CHP’nin İnönü ile başlayan savrulma hikâyesi bugüne kadar devam etti ve asla Atatürk’ün çizgisine dönemedi…
Ecevit döneminin ortanın solu kavramı bile tutunamadı İngilizci tayfaya karşı…
Çünkü onlar o günkü tüm partilerde en üst kademedeydiler ve görevlerini büyük bir sadakatle yerine getiriyorlardı…
Nitekim CHP’ne İnönü’nün yerleştirdiği Öztrak’lar gibi toprak ağaları Ecevit Genel Sekreter olunca “partiyi sola kaydırıyorlar” diyerek CHP’den istifa edip Güven Partisini kurmuşlardı…
Sonra bunlar yine geri geldiler…
Babadan oğula bir İngilizci ihanet şebekesi Türkiye’nin sömürgeleştirilmesi için hırsla CHP içerisinde mücadele verdi…
Ve 12 Mart ardından12 Eylül Faşist darbeleri ile Neoliberalizm ülkede tam hakimiyeti sağladı ve özelleştirme furyası ile vatan parsel, parsel satılırken dejenerasyon had safhaya ulaştı…
Üretim araçları yabancılara peşkeş çekilirken, ülke maden sahasına dönüştürüldü ve tam sömürge nizamına geçildi…
Tarım ve hayvancılık bitirilecek, kırlar boşaltılacak, ithalata dayalı , sahte sanayi yaratılacak, devlet küresel sermayenin emrine girecek ve sermayeyi halktan koruyacak…
Sendikalar, siyasi partiler çıkartılan yasalar ile yönetenlerin çiftlikleri haline getirilecek; işlevleri kalmayacak..
Gümrükler ithalata sonuna kadar açılacaktı açtılar…
Ülkenin tüm gelir getiren milli fabrikalarını, işletmelerini haraç mezat sattılar…
Gericilik aldı başını gitti, aydınlar öldürülmeye devam etti…
Bir umut ışığı olarak parlayan SHP oyuna getirildi ve yeniden kurulan neoliberal CHP içerisinde eritildi…
En fecisi, bir taraf laiklik elden gidiyor, bir taraf türban diye bağırırken, örtülü darbe ile iktidar olan üçlü koalisyondu. Darbenin de koalisyonun da amacının ülkeyi Kemal Derviş’e teslim etmek olduğunu halen anlamamış CHP’liler var. Laikliği kurtardık zannederken, ülkeyi yağmalayıp ekonomiyi çökerttiler. Tarihin en karanlık ve hain kişiliği Kemal Derviş’i kurtarıcı diye sundu, yere göğe koyamadı, sözde sosyal demokrat basınımız.
Mezarı Washington’da Derviş’in. Washington büyükelçisi uçak tahsis etmişti, ama anlaşıldı ki beni Türkiye’ye gömmeyin diye vasiyet etmiş. İleride millet uyanınca, ne olacak biliyordu. Mezarını bile asıl vatanına, Amerika’ya emanet etti.
Halen, Derviş sosyal demokrattı diyen enayilere duyurulur.
Sonrası malum…
Neoliberaller hep iktidarda, muhalefet ise yardımcı neoliberaller olarak halkın uyutulmasına yardımcı oldular…
Halk yoksullaştı, cahilleşti, her türlü ahlaksızlık normalleşti…
Her şey sömürünün bekası içindi…
CHP tabanı kandırıldığının hiç farkına varamadı…
Deniz Baykal ve ardından Kemal Kılıçdaroğlu tam neoliberal hizmetkarlar olarak halkı muhalefet olduklarına inandırdılar…
Sözüm ona muhalefet idiler ve küresel sermaye günü geldiğinde onları iktidara taşıyacaktı…
Ve aslında Türkiye’de iktidarın da muhalefetin de aynı amaca hizmet ettiğini bir türlü anlamak istemeyen, kandırılmaktan adeta zevk alan ve takım tutar gibi parti tutan halk yığınları oluşturuldu…
Oysa, bu ülkede hangi partiye oy verirsen ver sonuçta aynı yerde toplanıyor…
Sözde muhalefet böylece küreselcilerin iktidarının bekasını sağlıyordu…
Ne CHP tabanı, ne sosyalistler ne de aydınlar, ne de kendisine Milliyetçiyim-Müslümanım diyen lafta Amerikan karşıtları bu tezgahı bir türlü çözemediler. Ya da çözmek işlerine gelmiyor…
Bilerek veya bilmeyerek aynı amaca hizmet ettiler…
Bugün genel Başkan değişmiş olsa bile CHP aynı yerde duruyor…
Küreselcilerle işbirliği içinde olduklarını gösteren açık ve net kanıtlar var…
Kamulaştırmadan hiç dem vurmadan, sol siyaset yapılmaz…
Planlı kalkınmadan bahsetmeden Devletçi siyaset yapılmaz…
Bugünkü Maliye Bakanını hiç eleştirmiyorlar, dikkatinizi çekmiyor mu?
Adam tam neoliberal, tam da IMF’nin istediklerini çatır çatır yerine getiriyor ama muhalefette çıt yok…
Sömürgeleştirilmişsin üretim araçların elinden alınmış tütün, şeker ve bilumum sektörlerin yabancılara peş keş çekilmiş çıt yok…
Dedim ya, küresel sermayedarlar ve yerli devşirmeleri, Tayyip Erdoğan sonrası yeni iktidarı CHP üzerinden dizayn edecekler diye. Bekliyorlar…
Kılıçdaroğlu bu hayalini hayata geçiremeden gitti, şimdi Özgür Özel ve İmamoğlu bu hayalle gidecek…
Belki İmamoğlu’na bir dönem izin verirler…
Dışı CHP, içi küreselcilere hizmet edecek neoliberal takımı, tıpkı Anavatan Partisi gibi…
Kılıçdaroğlu Özal’ın yamağı değil miydi?
Mezarına yüz sürmesi, Ekmeleddin’i aday göstermesi boşuna değildi elbet…
Ve kim bilir Türkiye’nin Irak veya Libya gibi darmadağın olma sırası İmamoğlu ile gelecek…
Evet küreselciler bir dahaki dönem belki de bunu tezgahlıyor…
İstanbul’u kaybedince bu şehir efsanesi de sonlanır…
Hiç bir şey düzelmeyecek her gün biraz daha kötüye gidecek…
CHP neoliberallerden kurtulmadıkça, bu halk da uyanmadıkça Türkiye kurtulmaz, kurtulamaz…
Ve bugün Türkiye bu durumdaysa eğer, en başta Atatürk’ten sonra CHP’ye çöken oligarşi yüzündendir…
Bu uzun soluklu bir hikaye, emperyalistler planları 50-100 yıllık yapar bunu unutmamak gerek…
Dünya bir anda değişir, sınırlar değişir ama dünyayı sömürenler hep aynı kalır…
Bin yıllardır bu düzen böyle devam ediyor…
Sömürenler değişimlerde kabuk değiştirirler, özgürlük, barış falan diye halkları birbirine kırdırırlar…
Onlar hep sömürürler…
Onlar milletler ve ülkeler üstüdür, onlara sınır yoktur, onların milleti yoktur…
Ve bedeli ne yazık ki, yoksulluğa razı olmuş, köleliği kabullenmiş halk öder…
Yine bir nebze ümit. Emperyalistlerin 50-100 yıllık planları var. Ama bu dünya, onları dahi aşan bir zekâyı ağırlamıştı.
Atatürk’ün de 100 yıllık planı vardı. O, emperyalistlere hadlerini bildirmeyi, Türkiye’yi ve tüm mazlum milletleri kurtarmayı kafaya koymuştu. Olasılıkla, bu günleri de tahmin etmişti.
Her şeye rağmen biz buradayız, yaşadıkça gerçeği haykıracağız.
Gazi’nin planına sadık kalacağız.
Yazarlar…
Bülent Karagöz ve Dr. Selahattin Okuroğlu